Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (Trafik Sigortası) Kapsamında, Sigortalı Araçta Bulunan Kişilerin Zararlarının Karşılanması

Bu makalemizde; Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamında işletenin hukuki sorumluluğu, aracın işletilme halinde olması, karayolu olarak kabul edilen yerler ve sigortalı araçta bulunan kişilerin zararlarının hangi hallerde işbu zorunlu trafik sigortası kapsamında karşılandığına ilişkin açıklamalara yer verilmiştir.

Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Nedir?

Karayolunda işletilmekte olan motorlu bir araç tarafından, bir kimsenin yaralanmasına veya ölümüne neden olunması veyahut herhangi bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet verilmesi hallerinde; verilen işbu zararlardan diğer kişilere karşı sorumlu olan söz konusu araç işleteninin, ödemekle yükümlü olduğu tutarları belirli miktarlar ile sınırlı olmak üzere karşılayacak olan sigortaya” Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası (ZMSS)” kısa haliyle ise “Trafik Sigortası” denilmektedir. Makalemizin devamında da Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası genel olarak “Trafik Sigortası” veya “ZMSS” şeklinde, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu “KTK” ve Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ise “ZMSSGŞ” şeklinde anılacaktır.

KTK madde 3’te, işbu kanununda kullanılmış olan terimlerin tanımlarına yer verilmiştir. Aşağıda bu tanımlardan bazıları yer almakta olup, yeri geldikçe de gereken kavramların tanımlamaları ayrıca yapılacaktır:

Sürücü : Karayolunda, motorlu veya motorsuz bir aracı veya taşıtı sevk ve idare eden kişidir.
Şoför : Karayolunda, ticari olarak tescil edilmiş bir motorlu taşıtı süren kişidir.
Araç sahibi : Araç için adına yetkili idarece tescil belgesi verilmiş veya sahiplik veya satış belgesi düzenlenmiş kişidir.
İşleten : Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde
kayıtlı görülen
veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.

Bununla birlikte Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları (ZMSSGŞ)’nda düzenlenmiş olan birkaç tanım da aşağıda yer almaktadır. ZMSSGŞ A.2 Tanımlar başlığı altında düzenlendiği üzere;

a) Sigortalı: Poliçe konusu motorlu araçta 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununa göre işleten sayılan kişiyi,

ç) İşletilme Hali: Motorlu aracın mekanik aksamının çalışması, (Mekanik aksamı çalışmasa bile motorlu aracın kendiliğinden de olsa hareket haline geçmesi işletilme hali olarak kabul edilir.)

d) Zarar: Motorlu bir aracın işletilmesi ile oluşan bir trafik kazası sonucunda üçüncü şahısların ekonomik değeri olan mal varlığında doğrudan azalma olmasına veya vücut bütünlüğünde eksilmeye, sürekli sakatlığa veya ölümüne sebebiyet verilmesi nedeniyle ilgililerin uğradıkları bu Genel Şartlar ile içeriği belirlenen maddi kayıpları ifade etmektedir.

İşletenin Hukuki Sorumluluğu

Öncelikle belirtelim ki KTK madde 91’de belirtildiği üzere işletenlerin, mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur ve sigortası olmayan araçlar trafikten men edilir. Keza işbu sigortanın “Zorunlu” Mali Sorumluluk Sigortası olarak adlandırılmış olması da buradan kaynaklanmaktadır. KTK madde 85/1’de ise hangi zararların meydana gelmesi halinde kimlerin sorumlu olduğu düzenlenmiştir. Buna göre bir aracın işletilmesi nedeni ile ;

  • Bir kimsenin ölümüne veya
  • Yaralanmasına veya
  • Bir şeyin zarara uğramasına sebep olunması halinde doğan zararlardan araç işleteni ile bağlı olduğu teşebbüsün sahibi müştereken ve müteselsilen sorumludur.

Yani meydana gelen bedensel ve maddi zararlar, ZMSS tarafından giderilecek  iken; manevi zararlar işbu sigorta kapsamında olmayıp TBK hükümlerine tabidir.  

Yukarıdaki düzenlemenin yanı sıra, ZMSSGŞ’nın “A.3 Sigortanın Kapsamı” başlıklı kısmında belirtildiği üzere trafik sigortası tarafından ödenecek miktar;

  • Üçüncü şahısların, sigortalıdan talep edebilecekleri tazminat tutarı ve ayrıca 
  • Kaza tarihi itibariyle geçerli zorunlu sigorta limitleri (poliçe limiti) ile sınırlıdır. 

Buradan anlaşılması gereken şudur ki; zorunlu trafik sigortaları, kendi sigortalısının (aracı sigortalatan kişinin yani işletenin )  zararlarını karşılamamaktadır. Sadece ve sadece sigortalı aracın üçüncü kişilere vermiş olduğu, yukarıda belirtilmiş olan kalemlere ilişkin zararlar; poliçe limitleri dahilinde sigorta şirketi tarafından karşılamaktadır. Üçüncü kişinin/kişilerin uğramış oldukları zararın poliçe limitinden fazla olması halinde sigortacı, limiti aşan miktarlardan sorumlu olmayacak olup aşan miktarlar; sigortalı araç işleteni ve varsa diğer sorumlu tutulabilecek kişilerden talep edilebilecektir.

Anlaşılacağı üzere KTK madde 85/1’de düzenlenmiş olan sorumluluk, “tehlike sorumluluğudur” ve kusursuz sorumluluk hallerinden olan bu sorumluluk türünde; tehlikeli bir girişimde bulunulması halinde (konumuz açısından motorlu bir aracın trafikte işletilmesi halinde) söz konusu girişimde bulunan kişi kusurlu olsa da olmasa da  meydana gelen zararlardan sorumlu tutulmaktadır. Dolayısıyla motorlu aracın işleteni meydana gelen zararlardan kusuru olmasa dahi sorumludur ve ZMSS kapsamında da sigortacı meydana gelen zararları gidermek zorundadır.

İşletilme Halinde Olan (Hareket Halinde Olan) Motorlu Araç İle Kastedilen Nedir?

Öncelikle belirtelim ki, yalnızca aracın işletilmesi nedeni ile meydana gelen zararlar trafik sigortası kapsamında olup; işletilmeyen araçların neden olduğu zararlar trafik sigortası kapsamında değildir.

“Aracın işletilmesi” kavramı ise; motorlu aracın teknik olarak çalışıyor olmasını yani; ışık, ses ve motor gibi aksamlarının aktif olmasını ve aracın motor gücü ile hareket ediyor olmasını ifade etmektedir. Park halinde olan araçlar, yolda olmasına rağmen duran/durdurulan araçlar, boşta çalışır durumda olan ancak hareket etmeyen araçlar, motor gücü olmaksızın halatla çekilerek veya elle itilerek hareket eden araçlar işletilme halinde değillerdir.

Trafik ışıklarında yeşil ışığın yanmasını bekleyen araçlar veya yolda seyir halinde iken birine veya bir şeye çarpmamak için ani şekilde durmak zorunda kalan araçlar, yolcu inip-binmesi sırasında yapılan duraklamalar vb. hallerde ise araç trafik akışı içerisinde ve gerektiği için durmuş olsa da araç aslında çalışır vaziyettedir ve bu nedenle de işletilme halinde olduğu kabul edilmektedir. Bununla birlikte yokuş yukarı şekilde park edilmiş olan bir aracın içinde sürücüsü olmamasına rağmen, ani bir şekilde geriye doğru kayması durumunda da aracın işletilme halinde olduğu kabul edilmektedir.

Hangi Yerlerde Gerçekleşen Kazaların ZMSS Kapsamında Olduğu Kabul Edilir?

KTK madde 1’de belirtildiği üzere bu kanunun amacı; karayollarındaki trafik düzenine ilişkin önlemleri belirlemektir. KTK madde 2’de ise işbu kanunun karayolları dışında hangi alanlarda da uygulanacağı belirtilmiştir. Buna göre;

  • Karayolu dışındaki alanlardan kamuya açık olanlar ( köy, orman, dağ, tarla ve yayla yolları vb.)
  • Park, bahçe, park yeri, garaj (açık-kapalı otopark, AVM – okul-otel-işyeri otoparkı veya kamu araçlarına ayrılmış otopark), yolcu ve eşya terminali, servis ve akaryakıt istasyonlarında karayolu taşıt trafiği için faydalanılan yerler ile,
  • Erişme kontrollü karayolunda, para ödenerek yararlanılan karayollarının kamuya açık kesimlerinde,
  • Belirli bir karayolunun bağlantısını sağlayan deniz, göl ve akarsular üzerinde kamu hizmeti gören araçların, karayolu araçlarına ayrılan kısımlarında  (arabalı vapurun veya feribotun araç taşınan kısımları gibi) da işbu kanun hükümleri uygulanır.

YHGK E.2011/17499 K. 2011/557 sayılı  ve 28.09.2011 tarihli kararı ile Yargıtay 17.HD E.2015/3899, K.2017/9550 sayılı ve 24/10/2017 tarihli kararlarına göre de;

  • Kamunun yararlanmakta olduğu tüm yollar kara yolu olarak kabul edilmektedir.
  • Trafiğe kamu yönetimince izin verilip verilmemesi önemli değildir ve karayolunda olduğu gibi, gelip gitme amacıyla kullanılmış olması yeterli sayılmalıdır.
  • Karayolunun taşıt trafiğine açık veya kapalı olmasının önemi yoktur.
  • Karayolu olarak kabul edilen yerlerin zeminin asfalt, beton veya toprak olması arasında bir fark bulunmamaktadır.
  • Hava alanlarının uçak pistleri dışında kalan ve motorlu araçların kullanılması için ayrılan yerleri, otobanlarla, otobanların gişelerinde, otobüs terminalleri gibi yerlerde meydana gelen kazalarda,
  • Özel izinle girilip girilmemesinin, özel güvenliğinin olup olmamasının hiçbir önemi olmaksızın fabrika sahasında meydana gelen kazalarda,
  • Şantiye sahasında meydana gelen kazalarda da, bu alanların karayolu ile bağlantısı olmayan bir alan olmasının mümkün olmaması nedeniyle KTK hükümleri uygulanır.

Tek Taraflı Kazalarda Sigortalı Araçta Bulunanların Zararları, Zorunlu Trafik Sigortası Tarafından Karşılanmakta mıdır?

Öncelikle şunu belirtelim ki, trafik sigortası ile amaçlanan; trafik kazası sonucunda ,üçüncü kişilerin  uğramış oldukları zararların; işletenin yani sigortalının sorumluluğunda olan kısımlarının sigorta şirketi tarafından poliçe limiti dahilinde giderilmesinin sağlanmasıdır. Burada “sigortalı” kavramı ile ifade edilen kişi; aracın işletenidir. Aşağıda tek taraflı olarak gerçekleşen (sadece bir aracın karıştığı) kaza sırasında sigortalı aracı kullanan ve araçta yolcu olarak bulunan kişiler ayrı ayrı ele alınmış olup; hangi hallerde trafik sigortasının kapsamına dahil oldukları hangi hallerde kapsam dışında kaldıkları açıklanmıştır. Ancak, kanunda bu konulara ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığından ve özellikle son zamanlarda Yargıtay’ın aynı olaylar hakkında farklı kararlar veriyor olmasından dolayı aşağıda yer alan bilgilerin bir kesinlik arz ettiğinden bahsedebilmek şu an için ne yazık ki mümkün değildir.

  • Sigortalı (Araç İşleteni) 

Araç işleteni, çoğunlukla araç sahibi olmakla birlikte yukarıda açıklamış olduğumuz üzere kanunda sayılan diğer kişiler de araç işleteni olabilmektedir. Zorunlu trafik sigortası ise; sigortalı aracın gerçekleştirdiği kaza sonucu aracın işleteni olan kişinin zararlarını karşılamamaktadır.

       -Eğer çift taraflı bir kaza söz konusu ise yani kazaya birden fazla araç karışmış ise; bu halde sigortalı kişi  kendi aracının trafik sigortacısı olan şirketten değil; ancak kazaya karışan diğer aracın trafik sigortacısından zararının karşılanmasını talep edebilir.

       -Karşı aracın sigortacısından talep edilebilecek tazminat, ancak karşı  aracın işleteninin sorumluluğu oranındadır. Yani kişinin kendisinin %40, karşı tarafın %60 kusurlu olduğu bir kazada; karşı tarafın sigortacısı yalnızca zararın %60’lık kısmını giderecektir.

       -Bu halde, yani birden fazla aracın karışması ile meydana gelen kazalarda; hem maddi hem bedeni zararların karşı tarafın sigortacısından talep edilebilmesi mümkündür.

       – Sigortalının kendi aracı ile tek taraflı olarak yaptığı kazada veya birden fazla aracın karıştığı kazada diğer araçların kusurlarının olmaması halinde; sigortalıda meydana gelen bedensel zararlar, ancak ferdi kaza sigortası yaptırmış olması halinde karşılanır. Yani kişi kendisine ait araç ile kaza yapıp yaralandığında, meydana gelen bedensel zararlarının karşılanmasını da istiyorsa, zorunlu trafik sigortasına ek olarak ferdi kaza sigortası da yaptırmış olmalıdır.

       -Önceki paragrafta belirtilen  koşullarda gerçekleşen kaza sonucunda; sigortalının aracında meydana gelen zararların tazmini ise, ancak kasko yaptırmış olması halinde mümkün olacaktır.

  •   Araç Sürücüsü

Kazaya karışan aracı kullanan  kişi her zaman aracın işleteni olmamaktadır. Burada “sürücü” ifadesi ile; aracın işleteni/sahibi vb. olmadığı halde aracı kullanan kişi kastedilmektedir. KTK ve ZMSSGŞ’de araç sürücüsünün trafik sigortası kapsamı dışında olup olmadığına ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır.

Ancak KTK madde 92/b ve ZMSSGŞ A.6/ç ‘de yer alan düzenlemede kimlerin hangi konularda kapsam dışında kaldığı belirtilmiş olup bunlar arasında “sürücü”den bahsedilmemiştir. Anılan kanuni düzenlemelere aşağıda yer verilmiştir:

KTK Madde 92 /b;  İşletenin; eşinin, usul ve füruunun, kendisine evlat edinme ilişkisi ile bağlı olanların ve birlikte yaşadığı kardeşlerinin mallarına gelen zararlar nedeniyle ileri sürebilecekleri talepler,

ZMSSGŞ A.6/ç; Sigortalının, eşinin, sigortalının usul ve fürunun, sigortalıya evlat edinme ilişkisiyle bağlı olanların, sigortalının birlikte yaşadığı kardeşlerinin, mallarına gelen zararlar sebebiyle ileri sürebilecekleri talepler sigorta teminatı dışındadır.

Mevzuatta yer alan düzenlemelerden anlaşıldığı üzere sayılan kişilerin yalnızca mallarına gelen zararlar teminat kapsamı dışında tutulmuş olup bedeni zararlara ilişkin bir düzenleme yapılmamıştır, dolayısıyla anılan kişilerin bedeni zararlarının sigorta kapsamında olduğu kabul edilmektedir. Ancak işbu kanuni düzenlemelerde sürücünün kapsam dışında olduğuna ilişkin bir açıklama yer almamaktadır.

Keza, 11.HD. tarafından verilen 28.11.2002, 6240-11024 (İBD.2004/2-790) sayılı kararda; “..kazanın gerçekleştiği sırada aracı kullanan ancak aracın maliki olmayan sürücünün, üçüncü kişi konumunda olduğu” açıkça ifade edilmiştir.

Ayrıca Yargıtay kararlarında; “sigorta şirketinin mevzuatta sayılan durumların gerçekleşmesi halinde yalnızca araç işletenine rücu edebileceği, aracın işleteni olmayan araç sürücüsü ile sigorta şirketi arasında herhangi bir sigorta sözleşmesi olmadığından, sigorta şirketinin sözleşmesinin tarafı olmayan bir kimseye rücu etmesinin hukuken mümkün olmadığı” ifadelerine de yer verilerek sürücünün üçüncü kişi konumunda olduğu açıkça belirtilmiş olmaktadır. 

Dolayısıyla mevzuat hükümleri ile aracın işleteni olmayan “sürücünün” sigorta şirketi ile hiçbir sözleşmesi olmadığı hususu birlikte değerlendirildiğinde, sürücünün de üçüncü kişi olarak kabul edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Ancak yine de sürücünün, araç işleteninin eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerden olması göz ardı edilemeyecek bir mevzudur. Bu nedenle de sürücünün aracın kazaya karışması sonucu meydana gelen zararlarından, işleten ne oranda sorumlu ise sigorta şirketinin de o oranda sorumlu olması gerektiği görüşündeyiz. 

Sürücünün bedensel zararları her durumda karşılanacak mıdır; kendi kullandığı araçta desteklerinin (aile bireyleri vb.) ölmüş olması halinde sürücü, destekten yoksun kalma tazminatına hak kazanacak mıdır? 

Yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere sürücü; aracın işleteni/sahibi vb. olmadığı halde aracı kullanan kişidir. “Kimsenin kendi kusurundan yararlanamayacağı” ilkesi gereğince sürücünün sigortalı araçla yapmış olduğu kazadaki kusur durumuna göre ve meydana gelen zararlardan işletenin sorumlu olup olmamasına göre; sürücünün kullandığı aracın trafik sigortasından yararlanma  hallerinin birkaç ayrım ile belirtilebileceği kanaatindeyiz. İstanbul Barosu Dergisi’nde Sayın Çelik Ahmet Çelik tarafından açıklanmış olan hususlar tarafımızca da benimsenmiştir. Buna göre;

– Sürücünün yüzde yüz kusurlu olması halinde; kimse kendi kusurundan faydalanamayacağından sürücü, sigorta şirketinden tazminat alamayacaktır. Kendi kullandığı araçta bulunan yakınlarının (desteklerinin ) ölümü halinde de aynı gerekçelerle  destekten yoksun kalma tazminatı talep edemeyecektir.

-Sürücünün kusursuz olması ve sigortalı araçta bir arıza olmaması halinde ise; yani kazanın tüm kusuru karşı araçta, yayada veya başka bir etkende olup araçta teknik bir arıza da yoksa; bu durumda işletenin sürücüye karşı sorumlu olması söz konusu olmayacağından sigorta şirketinin de işletenin sorumlu olmadığı bir zararı gidermesi beklenemeyeceğinden bu halde de sürücünün bedensel zararları sigorta kapsamında giderilmeyecektir. Ayrıca sürücü, kendi kullandığı araçta bulunan yakınlarının (desteklerinin ) ölümü halinde aynı gerekçelerle  destekten yoksun kalma tazminatı talep edemeyecektir.

-Kusurun bir kısmı sürücüye ait olup bir kısmı da üçüncü kişiye aitse bu halde de işletenin sorumluluğuna ilişkin nedensellik bağı kesileceğinden sigorta şirketinin tazminat ödemesi söz konusu olmayacaktır. Kendi kullandığı araçta bulunan yakınlarının (desteklerinin ) ölümü halinde de sürücü, aynı gerekçelerle  destekten yoksun kalma tazminatı talep edemeyecektir.

-Sürücü kusursuzsa ancak araçta teknik bir arıza varsa bu durumda işletenin de sorumluğu doğduğundan sigorta şirketi sürücünün bedensel zararlarını karşılamak durumundadır. Bu halde ise sürücünün kendi kullandığı araçta bulunan yakınlarının (desteklerinin ) ölümü halinde işleten dolayısıyla da sigorta şirketi sorumlu olduğundan sürücü, destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecektir.

– Sürücünün, meydana gelen arızada kısmen kusuru varsa; bu halde de sigorta şirketi sürücünün kusuruna denk düşen tazminat tutarını düşerek, işletenin kusuruna denk düşen kısım kadar tazminat ödeyecektir. Sürücünün kendi kullandığı araçta bulunan yakınlarının (desteklerinin) ölümü halinde de yine işletenin sorumluluğuna denk düşen kısım kadar destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecektir.

Yukarıda yer alan özet şeklinde ki açıklamalar İstanbul Barosu yayınlarından alıntılanmış olup, aşağıdaki linkten bu konu hakkında daha ayrıntılı açıklamalara ulaşabilirsiniz. (https://www.istanbulbarosu.org.tr/files/Yayinlar/Dergi/doc/ibd20086.pdf )

  • İşletenin ve Sürücünün Yakınları

Sigortalı aracın kazaya karışması sonucunda araçta bulunan sürücü veya işleten yakınlarının bedensel zararları sigorta kapsamında olup,  sigorta şirketi tarafından bu zararların giderilmesi gerekmektedir. Zira bu kişiler de üçüncü kişidirler ve trafik sigortasının amacı da üçüncü kişilerin zararlarının karşılanmasıdır.

Ancak yukarıda da belirtmiş olduğumuz üzere; sigortalının/sürücünün eşinin, sigortalının usul ve fürunun, sigortalıya evlat edinme ilişkisiyle bağlı olanların, sigortalının birlikte yaşadığı kardeşlerinin, mallarına gelen zararlar sebebiyle ileri sürebilecekleri talepler açıkça kapsam dışında tutulmuştur. Bu nedenle maddi zararlarının değil yalnızca bedensel zararlarının karşılanmasını talep edebileceklerdir.

Ayrıca sigortalı aracın işleteninin/sürücüsünün yüzde yüz kusurlu olması halinde dahi bu kişilerin bedensel zararlarının giderilmesi gerekmektedir. Çünkü bu kişiler ne olursa olsun üçüncü kişi konumundadırlar ve aracın işleteninin/ sürücüsünün kusurlarından; üçüncü kişi olarak kabul edilen bu yakınlarının sorumlu tutulması mümkün değildir. 

Belirtelim ki, burada sigortalının veya sürücünün kardeşlerinden yalnızca birlikte yaşamakta olduklarının maddi zararları kapsam dışındadır. Birlikte yaşamakta olmadığı kardeşleri; bedensel zararlarının yanında maddi zararlarının da tazmin edilmesini talep edebilecektir.

Araç işleteninin veya sürücüsünün ölümü halinde destek oldukları kişilere (yakınlarına vb.) destekten yosun kalma tazminatı ödenir mi?

Bu konuya ilişkin olarak son zamanlarda çok farklı kararlar ortaya çıkmaktadır. Yargıtay tarafından uzun süre boyunca; işleten ve sürücü yakınlarının da üçüncü kişi vasfında olduğu ve bu nedenle de sürücü veya işletenin yüzde yüz kusurlu olması halinde dahi yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatına hiçbir indirim yapılmaksızın hak kazanacakları görüşü benimsenmiştir.

Daha sonra ise Yargıtay tarafından görüş değiştirilmiş ve sürücü ve işletenin kusurlu olmaları halinde, kişinin kendi kusurundan faydalanamayacağı ilkesi gerekçe olarak gösterilmiş ve bu hallerde sürücü ve işleten yakınlarının destekten yoksun kalma tazminatına hak kazanamayacakları kabul edilmiştir.

Son olarak ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 14.03.2019 tarihli 2017/17-1089 E. ve 2019/294 K. sayılı kararında yine görüş değiştirilmiş olup; “….araç sürücüsünün ister kendi kusuru ister başka birinin kusuru ile ölmüş olması, destekten yoksun kalanlar üzerinde doğrudan zarar doğurup; bu zarar gerek kanun gerek poliçe kapsamıyla teminat dışı bırakılmamış olmakla, davacıların haklarına desteklerinin kusurunun olması etkili bir unsur olarak kabul edilemez ve destekten yoksunluk zararından kaynaklanan hakkın sigortacıdan talep edilmesi olanaklıdır….. davacıların davalı sigorta şirketi karşısında üçüncü kişi olarak tazminat talebinde bulunabilecekleri kabul edilerek davacıların destekten yoksun kalma zararlarının bulunup bulunmadığının tespit edilerek buna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmiş olması yerinde bulunmamıştır” şeklinde karar verilmiştir. 

Tarafımızca da verilmiş olan bu karar yerinde bulunmuştur. Zira burada ölen sürücünün/işletenin kişiliğinden bağımsız olan başka kişilerin hakkı söz konusu olmaktadır. Ölenin eşi, çocukları ya da ana-babası olmaları bu kimselerin ayrı birer kişiliğe ve buna bağlı olarak ayrı haklara sahip oldukları gerçeğini ortadan kaldıramaz. Burada sürücünün/işletenin kendi ölümünde kusurlu olması hali kişinin kendi kusurundan faydalanamayacağı ilkesine indirgenemez. Zira ölen sürücü/işletenin artık bir kişiliği bulunmamaktadır ve dolayısıyla kusurlu olarak kendi ölümlerine sebep olmaları sonucu bundan fayda sağlamaları da şu halde söz konusu değildir. Ancak; destek oldukları eşleri, çocukları, kardeşleri veya ana-babaları ölen kişinin desteğinden mahrum kalmaktadırlar. Şu halde ölen kişinin kusurundan yakınlarının da sorumlu olduğunun kabulü ve bu nedenle de ölenin yakınlarının tazminattan mahrum bırakılarak cezalandırılmaları adaletsizlik olacaktır. Keza bu durumda; desteklerini kaybeden kişiler sigorta şirketi karşısında mirasçı sıfatıyla değil; aksine kaza soncu gerçekleşen ölüm olayından dolayı sigorta koruması kapsamında olan, zarara uğrayan ve ölenden bağımsız bir kişiliğe sahip olan üçüncü kişi olarak bulunmaktadırlar. Sigorta şirketi de, sigorta poliçesinin tanzim edilme amacı olduğu üzere; üçüncü kişilerin zararlarını karşılamak yani ölen sürücü/işletenin destek olduğu kişilere destekten yoksun kalma tazminatı ödemek zorundadır.

Burada destek olunan kişilerden de biraz bahsetmek yerinde olacaktır. Destek olunan kişinin aile bireylerinden biri olması zorunluluğu yoktur. Bu halde aranan şart; ailevi yakınlık değil yalnızca “destek” olma kavramıdır. Ölen sürücü/işletenin yaşarken destek olduğu kimse/kimseler her kim olursa olsun; destekten yoksun kalma tazminatı talep edebilecektir. Ölenin eşi, çocukları, ana-babası doğal olarak destek olunacak kişiler arasındadır. Ancak ölen kişinin yaşarken burs verdiği öğrenci, eğitim masraflarını karşılayarak veya herhangi bir şekilde destek olduğu kardeşi, nişanlısı, birlikte yaşadığı kişi, sürekli ayni veya nakdi yardımda bulunduğu yaşlı komşu vb. kimseler de destekten faydalanmaktadırlar ve kişinin ölümü ile bu destekten mahrum kalmaktadırlar.

Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, ölen sürücünün/işletenin destek olduğu kişilere destekten yoksun kalma tazminatı ödenmesi konusunda kesin bir sonuç almaktan bahsetmek mümkün olamamaktadır. Zira kanunda açık olarak bir düzenleme bulunmadığı sürece bu husus yoruma açık bir şekilde kalmaya devam edecektir. Bu da her mahkemenin ve görüldüğü üzere de Yargıtay’ın farklı kararlar vermesine ve sonucun sürekli değişmesine neden olacaktır. 

  • Hatır Taşıması/Kullandırması Nedir? 

Öncelikle belirtelim ki; aile bireylerinin araçta taşınması veya aile bireylerine aracın ücretsiz kullandırılması hatır taşıması/kullandırması olarak kabul edilmemektedir. Zira bu durum, aile bireylerine karşı olan yükümlülüklerdendir ve ailevi ilişkiler gereği olağan olarak kabul görmektedir.

Ancak, bir tanıdık, arkadaş vb. herhangi bir kişiye aracın hatır için verilmesi halinde hatır kullandırmasından; bu kişilerin araç ile taşınması halinde ise hatır taşımasından bahsetmek mümkün olacaktır.

Hatır taşımasından/ kullandırmasından  bahsedebilmek için aranan bazı şartlar vardır. Şöyle ki;

– Aracın bir karşılık almaksızın kullanmak üzere başkasına verilmiş olması veya kişinin araçta karşılıksız olarak taşınıyor olması gerekmektedir.

-Buradaki “karşılık” ifadesi yalnızca para olarak algılanmamalıdır. Taşıma veya aracın kullandırılması hallerinde araç işleteninin veya eylemlerinden sorumlu olduğu diğer kişilerin herhangi bir çıkarı var ise bu durumda artık hatır taşımasından bahsedilemeyecektir.

Örneğin; araç sahibinin kendi evindeki bir tadilat için aracı ile evine götürdüğü işçinin bu taşıma sonucunda yaralanması halinde hatır taşımasından söz etmek mümkün değildir. Zira her ne kadar işçiden taşıma ücreti almamış olsa da, araç sahibi işçiyi kendi menfaati gereğince aracına almış bulunmaktadır.

-Diğer bir örnek ise aracın yakıt giderlerinin bir kısmının araçta taşınan kişi tarafından karşılanmış olmasıdır. Burada da araç işletenine doğrudan “para” olarak ücret ödenmemiş olabilir; ancak yolcu aracın yakıtını karşılayarak ücret yerine geçecek bir ödeme yapmış olur ve bu halde de hatır taşımasından bahsetmek mümkün değildir. 

-Aynı şekilde, başka yerde olan bir şeyin  kendisine getirilmesi için araç sahibinin başka birine aracını vermesi ve  aracını verdiği kişinin kaza sonucu yaralanması halinde de yine araç sahibinin kendi menfaati için aracı kullandırması söz konusudur ve bu durumda hatır taşımasından bahsedilemez.

Hatır taşımasında meydana gelen zararlar trafik sigortası kapsamında mıdır?

Hatır taşıması KTK madde 87’de; “Yaralanan veya ölen kişi, hatır için karşılıksız taşınmakta ise veya motorlu araç, yaralanan veya ölen kişiye hatır için karşılıksız verilmiş bulunuyorsa, işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu ve motorlu aracın maliki ile işleteni arasındaki ilişkide araca gelen zararlardan dolayı sorumluluk, genel hükümlere tabidir.
Zarar görenin beraberinde bulunan bagaj ve benzeri eşya dışında araçta taşınan eşyanın
uğradığı zararlardan dolayı işletenin veya araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin sorumluluğu da genel hükümlere tabidir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Burada da kanun koyucu tarafından açık bir düzenlemeye yer verilmemiş olduğundan ve hatır taşımasının genel hükümlere tabi olduğu belirtildiğinden; hatır taşımasının söz konusu olduğu hallerde meydana gelen zararların trafik sigortası kapsamında karşılanıp karşılanmadığı hususunda farklı görüşler ve uygulamalar ortaya çıkmıştır. 

Her ne kadar bazı görüşlere göre hatır taşımasının; kanun koyucu tarafından genel hükümlere tabi tutulduğu ve bu nedenle de trafik sigortası kapsamında kabul edilemeyeceği fikri savunulsa da genel olarak bu görüş kabul görmemekte, Yargıtay tarafından verilen kararlarda da hatır taşımasının zorunlu trafik sigortası kapsamında olduğu benimsenmektedir. Tarafımızca da Yargıtay’ın bu görüşü doğru bulunmaktadır.

Zira KTK madde 92’de; zorunlu mali sorumluluk sigortası dışında kalan hususlar tek tek belirtilmiş olup bunlar arasında hatır taşımasına yer verilmemiştir. Bununla birlikte yapılan diğer kanuni düzenlemeler de kanuna aykırı olamayacağından genel şartlar ile getirilen düzenlemelerde KTK ‘ya aykırılık bulunması halinde, kanuna aykırılık teşkil eden düzenlemenin geçersiz olduğu kabul edilmelidir. 

Keza, trafik sigortasının tehlike sorumluluğuna dayandığı ve buna göre de zarar gören üçüncü kişilerin zararlarının sigorta kapsamında karşılanması ve mağduriyetlerinin ortadan kaldırılması/azaltılması amaçlanmış olduğuna göre; araçta sırf karşılıksız olarak seyahat ettiği için veya aracı karşılıksız  olarak kullandığı için zarara uğrayan bu kişilerin trafik sigortası kapsamında olmadığının kabul edilmesi hakkaniyete uygun olmadığı gibi zorunlu trafik sigortasının yapılma amacına ve ruhuna da aykırılık teşkil etmektedir.

Ayrıca hatır taşımasının/kullandırmasının genel hükümlere tabi olduğunun düzenlenmiş olması ile birlikte hatır taşımasının; tehlike sorumluluğuna tabi olmaktan çıkarılmış olduğunu da söyleyebiliriz. Bu ayrımın tam olarak ne ifade ettiğini de açıklamak gerekirse; trafikte araç işletilmesi tehlike sorumluluğu kapsamındadır ve bu sorumluluk türü de kusursuz sorumluluk hallerindendir Ancak tehlike sorumluluğu, kusursuz sorumluluk hallerinin en ağır halidir. Şöyle ki; bu sorumluluk türüne göre, işleten meydana gelen zararlardan kusurlu olsa da olmasa da sorumludur. İşletenin bu sorumluluktan kurtulması çok ağır şartlara bağlanmış olup, bu sayede aracın işletilmesi nedeniyle zarar gören kişinin haklarının korunması ve zararlarının giderilmesinin sağlanması amaçlanmıştır. Ayrıca tehlike sorumluluğuna göre; zarar gören kişinin, işletenin/sürücünün kusurlu olduğunu ispatlaması da gerekmez.

Genel hükümlerin uygulanması durumunda da, kusursuz sorumluluk hükümleri geçerlidir. Bu durumda da işleten meydana gelen zararlardan en baştan kusurlu olarak kabul edilir, sorumlu tutulur ve zarar görenin karşı tarafın kusurunu ispatlaması gerekmez; ancak işletenin, kusursuz olduğunu ispat etmesi ile sorumluluktan kurtulması mümkündür ve bu halde kusursuzluğun ispat edilmesi tehlike sorumluluğunda olduğu gibi ağır koşullara tabi tutulmamıştır. Tabi işletenin kusursuz olduğunu ispat etmesi halinde sorumluluktan kurtulması ile birlikte sigorta şirketi de sorumluluktan kurtulacak ve ödeme yapmak zorunda kalmayacaktır. Zira sigortacı, sigortalı olan araç işletenine yöneltilebilecek talepleri karşılamakla yükümlüdür, eğer araç işleteni sorumlu olmazsa sigortacı da sorumlu olmayacaktır.

Genel hükümlerin uygulanması ile tazminat miktarından indirim yapılabilmesi de söz konusu olmaktadır. Yargıtay tarafından verilen kararlarda sigortalı araçta hatır ile taşınan veya aracın hatır için kullandırıldığı kişilere gelen zararlar konusunda sigorta şirketi tarafından ödenecek tazminat miktarından hakkaniyete göre indirim yapıldığı görülmektedir. Bu indirimin yapılması bir zorunluluk teşkil etmez; ancak indirim yapılmamasına karar verildiğinde bunun sebebinin açıklanmadı gerekmektedir. Genel olarak Yargıtay tarafından uygulanan indirim oranı %25 olmakla birlikte; her somut olayın özelliğine göre bu hususun özel olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Keza TBK madde 52 ‘de; “zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir” düzenlemesine  yer verilmiştir. Dolayısıyla yapılan yargılama sırasında TBK madde 52 hükmü de göz önünde bulundurulmalı ve halin şartlarına göre indirim hususunda karar verilmelidir.

Aynı hususlar kanun maddesinde düzenlenmiş olduğu üzere; hatır taşıması sırasında zarar görenin beraberinde bulunan bagaj ve benzeri eşya dışında araçta taşınan eşyanın uğradığı zararlar için de geçerlidir. Yani zarar görenin bagaj ve benzeri eşyaları hakkında tehlike sorumluluğunun mevcut olduğu kabul edilmektedir bu nedenle de, kişinin bagaj ve benzeri eşyalarına gelen zararlar trafik sigortası kapsamında olup sigorta şirketi tarafından giderilmelidir. Diğer eşyalar hakkında ise yukarıda açıklamış olduğumuz genel hükümler uygulanacaktır. 

Tabi olarak bu açıklamalarımız tek taraflı olan kazalarda sigortalı aracı kullanan veya sigortalı araçta seyahat edenler açısından geçerlidir. Birden fazla aracın karıştığı kazalarda; karşı araçta bulunan yolcunun/sürücünün bedeni ve maddi zararları; hatır için veya başka bir sebeple taşınıyor/aracı kullanıyor olması önem arz etmeksizin sigorta şirketi tarafından karşılanacaktır. Aynı şekilde sigortalı araçta bulunanlar da karşı aracın sigortacısından zararlarının giderilmesini talep edebileceklerdir.

  • Hırsızlık ve Gasp Halinde Meydana Gelen Zararlardan Sorumluluk 

Burada öncelikle gasp ve hırsızlıktan bahsetmek gerekmektedir. Bir aracın işleteninin iradesi dışında; yani işletenin rızası olmadan, iradesi sakatlanarak (zorla/korkutarak veya hile) ile alınmış olması hallerinde hırsızlık ve gasptan bahsedebiliriz.

Bu durumda aracın işletenin rızası ile verildiği kişiler, daha sonra aracı verilme amacı dışında kullanırsa veya geri getirmezse bu halde gasp veya hırsızlıktan bahsedilemez. Örnek olarak; aracın aile bireylerinden birine verilmiş olması ya da şoförün iş saati dışında kendisinde kalan araç ile özel işlerini halletmesi veya aracı geri getirmemesi halleri gösterilebilir. Burada aranan şart aracın başka birine teslim edilmesi anındaki iradedir. Gasp ve hırsızlık halinde gasıp ve hırsız farazi işleten konumundadırlar ve KTK madde 107 gereğince meydana gelen zararlardan işleten gibi sorumludurlar. 

Gasp ve hırsızlık halinde meydana gelen zararlar trafik sigortası kapsamında mıdır?

Bu durumda çalınan veya gasp edilen aracın işleteninin, aracın çalınmasında kusurunun mevcut olup olmadığının ve buna bağlı olarak meydana gelen zararlardan sorumlu olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir. Buna göre işletenin kusursuz olduğunu ispat etmesi halinde sorumluluğu oluşmayacaktır. 

Şöyle ki; KTK madde 107’de yer alan kanuni düzenleme ile işleten karine olarak gasp ve hırsızlık sonucu oluşan zararlardan sorumlu tutulmuştur. Ancak işleten; kendisinin, yardımcılarının ve eylemlerinden sorumlu olduğu kişilerin aracın çalınmaması için gerekli tüm önlemeleri aldığını ispatlarsa, meydana gelen zararlardan sorumlu tutulmayacaktır. Aksi halde ise yani üzerine düşen özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini ispat edemezse kusurlu kabul edilecek ve zararlardan sorumlu olacaktır.

Gerekli önlemlerin alınmış olması ile kastedilen husus ise; aracın anahtarının üzerinde bırakılmamış olduğunun, aracın kapılarının kilitlenmiş olduğunun, aracın teslim edildiği sürücüyü seçerken gerekli özenin gösterilmiş olduğunun vb. diğer özen yükümlülüklerinin yerine getirildiğinin  ispatlanmasıdır. Bunun ispatının nasıl olacağı somut olaya göre belirlenebilecektir. Örneğin, yapılan incelemede araç kapısının zorlama ile açılmış olduğunun tespiti halinde işleten tarafından aracın kilitlenmiş olduğu dolayısıyla işletenin özen yükümlülüğünü yerine getirdiği ve hırsız tarafından aracın zorla açılarak çalındığı ispat edilmiş olacaktır.

İşletenin sorumlu olup olmamasına göre de sigorta şirketinin zararları karşılaması hali değişiklik göstermektedir. Şöyle ki:

– Eğer işleten kusursuz olduğunu ispat edemezse zararlardan sorumlu hale gelecektir; işletenin sorumlu olduğu her halde sigorta şirketi de sorumlu olacak ve üçüncü kişinin zararlarını karşılamak zorunda kalacaktır. Ancak, sigorta şirketi zarar görene ödediği meblağı, kendi sigortalısından rücuen talep edebilecektir. Yani sigorta şirketi gereken özeni göstermeyerek aracın çalınmasından veya gasp edilmesinden sorumlu olan kendi sigortalısından; üçüncü kişiye ödemiş olduğu zarar miktarını kendisine geri ödemesini talep edebilecektir. Burada şunu da belirtmek gerekir ki; bu durumda işleten; gasıp ve hırsızla birlikte meydana gelen zararlardan müteselsilen sorumlu hale gelmektedir ve sigorta şirketinin kendisine rücu ederek aldığı ödemeyi; işleten de gasıp veya hırsıza rücu ederek talep etme hakkına sahiptir. Tabii olarak bu husus iç ilişkiye yönelik olup, zarar görenin veya sigorta şirketinin alacak haklarını etkilemeyecektir.

-Eğer işleten kusursuz olduğunu ispat ederse zararlardan sorumlu olmayacaktır. Bu halde sigorta şirketi de meydana gelen zararlardan sorumlu olmayacak ve üçüncü kişinin zararını gidermeyecektir. Bu durumda ise üçüncü kişinin bedeni zararları ve tedavi masraflarıGüvence Hesabı” tarafından karşılanmaktadır; fakat Güvence Hesabı meydana gelen maddi zararlar ile manevi zararları gidermemektedir (Güvence Hesabına ilişkin ayrıntılı açıklamalar başka bir makalenin konusu olarak ele alınacaktır).

-Aracı çalan veya gasp eden kişilerde meydana gelen zararlar sigorta tarafından karşılanmamaktadır.  Bununla birlikte aracın çalındığını veya gasp edildiğini bilerek araca binen yolcuların zararlarından sorumluluk genel hükümlere tabidir. Bu halde  de TBK madde 52 hükmü gereğince bu kişilerin tazminatlarının indirilmesine veya tamamen ortadan kaldırılmasına hakim tarafından karar verilebilecektir. Şunu da belirtelim ki burada sayılan kişilerin zararları Güvence Hesabı tarafından karşılanmamaktadır.

Kazaya Birden Fazla Aracın Karışması Halinde Meydana Gelen Zararlardan Sorumluluk 

Bu halde üçüncü kişide meydana gelen zararlardan tüm araç işletenleri müteselsilen sorumlu olacaklardır. Yani zarar görenin zararı, tüm araç işletenlerince ve dolayısıyla bu araçların trafik sigortacılarınca birlikte karşılanmak zorundadır. Tüm araçların kusursuz olması halinde kusurun eşit kabul edilmesi yerinde olacaktır. Ancak burada çok farklı kusur oranları veya başkaca durumların da varlığı söz konusu olabilmektedir. Değerlendirme her zaman mevcut duruma göre yapılmalıdır.

Burada hangi aracın ne oranda kusurlu olduğu zarar gören açısından bir önem taşımamaktadır. Kusur oranı iç ilişkiye ait bir mesele olup araç işletenleri ve sigortacılarının kendi aralarında hüküm ifade edecektir. Dolayısıyla üçüncü kişinin zararını gideren sigorta şirketi, daha sonra diğer sigorta şirketlerine kusurları oranında rücu ederek ödeme talep edebilecektir. Tabi somut olaya göre şartlarının oluşması halinde araç işletenine de rücu edilebilecektir.